Bu yazılarda Ehl-i Beyt (a.s)'ın Kur'an'daki konumunu ve mekamlarını inceleyip, küçük kesimler halinde siz sayğı değer izleyiciye sunacağız

20 Kasım 2024 - 15:24
Kuran’da Ehl-i Beyt (a.s) 7.bölüm
Uluslararası Ehl-i Beyt (a.s) Haber Ajansı – ABNA: Genel Olarak Ehl-i Beyt (a.s) Hakkında Nazil Olan Ayetler

Özel Olarak Hz. Ali (a.s) Hakkında İnen Ayetler

Çocukluk zamanından Hz. Peygamber (s.a.a)’in evinde ve onun gözetimi ve eğitimi altında büyüyüp gelişen, onun ahlakıyla ahlaklanan, daha on yaşındayken Peygamber’e iman ederek onu tasdik eden, ona uyan, daha sonralar da Bedir, Uhud, Huneyn, Ahzap, Hayber, Zat’us-Selasil ve İslâm ordusunun zafere ulaştığı bütün savaşlarda onun kahraman askeri ve yiğit kumandanı olan Hz. İmam Ali (a.s) hakkında Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet nazil olmuştur.

Kur’an ayetlerinin nazil olma sebepleriyle iligili bir araştırma yaparsak, tüm Ehl-i Beyt (a.s) hakkında inen ayetlerin dışında, özel olarak Müminlerin Emiri Hz. İmam Ali (a.s) hakkında, kendisinin faziletlerinden bahseden birçok ayetin inmiş olduğunu göreceğiz. Bu ayetleri şöyle tasnif etmek mümkündür:

a)Cesareti, kahramanlığı ve Allah yolunda fedakârlığıyla ilgili ayetler. b)Düşmanların zulüm ve alaylarına karşı sabrını, direncini anlatan ayetler. c)Takvası, ameli, başkalarına iyilik ve ihsanı ve müminler üzerindeki velâyetinden söz eden ayetler.

Biz bu ayetlerden bazılarını örnek olarak zikredeceğiz:

1- Velâyet Ayeti

“Sizin veliniz, ancak Allah, O’nun Resulü ve namaz kılarken rüku halinde zekat veren müminlerdir. Kim Allah’ı, O’nun Resulü’nü ve sözü edilen müminleri veli edinirse, hiç şüphesiz, galip gelecek olanlar, Allah’ın taraftarlarıdır.”

(Maide Sûresi: 55-56)

Zemahşerî, Keşşaf adlı tefsirinde şöyle diyor:

“Bu ayet Ali -kerremellahu vecheh- hakkında nazil olmuştur. Hz. Ali namazda, rüku halindeyken bir dilenci ondan yardım istemiş, o da küçük parmağında olan yüzüğünü ona vermiştir. Açıktır ki, namaz halinde yüzüğü parmağından çıkarıp vermesi, namazına zarar verecek derecede çok bir işi gerektirmemektedir. Eğer birisi; “Bu ayette zamir çoğul olarak kullanılmıştır. O halde, bu ayet nasıl yalnızca Hz. Ali’ye mahsus olabilir?” derse, cevabında deriz ki: “Bu ayetin tek bir kişinin hakkında nazil olmasına rağmen ondaki zamirin çoğul olarak kullanılması, başkalarını da bu gibi amellere teşvik etmek, fakirlere yardım etme ve ihsanda bulunma konusunda müminlerde rağbet oluşturmak içindir.”[22]

Vahidî de, Esbab’ün-Nüzul adlı kitabında, bu ayetin nazil olma sebebini şöyle açıklıyor: “Bu ayetin sonu, Ali b. Ebî Talip (a.s) hakkındadır. Zira o, namazının rükuunda yüzüğünü fakire bağışlamıştır.”

Bu ayetin Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olduğu, diğer birçok tefsir ve hadis kitabında da zikredilmiştir. Biz, sözün çok fazla uzamaması için onların hepsini nakletmekten vazgeçtik.

2- Tebliğ Ayeti

“Ey Peygamber, Rabbinden sana indirilen emri insanlara ilet. Eğer yapmazsan, O’nun elçiliğini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur…”

(Maide Sûresi: 67)

“Tebliğ Ayeti” diye bilinen bu ayet-i kerime, Hz. Peygamber (s.a.a), son haccı olan Veda Haccı’ndan  Medine’ye döndüğü zaman, zilhicce ayının on sekizinci günü Gadir-i Hum’da nazil oldu. Peygamber (s.a.a),  Cuhfe’ye vardıklarında “Gadir-i Hum” denilen yerde durdular ve geride kalanlar kendilerine ulaşıncaya, önde gidenler de geriye dönünceye kadar orada beklediler. Ashabını oradaki ağaçların altında dağınık bir şekilde oturmaktan nehyettiler ve bazılarını da o ağaçların altındaki dikenleri temizlemeye gönderdiler. Daha sonra halkı namaz kılmaya davet ederek şiddetli sıcağın altında öğle namazını kıldılar. Sonra ayağa kalkıp hutbe okuyarak Allah’a hamd ve sena ettikten ve halka vaaz ve nasihatte bulunduktan sonra şöyle buyurdular:

“Benim Allah tarafından davet edilip de icabet etme zamanın yaklaşmıştır. Şüphesiz ki, ben de sorumluyum, siz de sorumlusunuzdur. Öyleyse şimdi siz ne diyorsunuz?”

Müslümanlar şöyle dediler: “Biz şahadet ediyoruz ki, sen Allah’ın emirlerini ve İslâm’ın hükümlerini insanlara tebliğ ettin; nasihat ve öğütte bulundun. Allah seni hayırla mükâfatlandırsın.”

Sonra Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular:

“Siz, Allah’tan başka bir ilah olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna, cennet ve cehennemin hak olduğuna şahadet ediyor musunuz?”

“Bütün bunlara şahadet ediyoruz.” dediler.

Hz. Peygamber (s.a.a.): “Allah’ım, sen şahit ol.” buyurdular ve: “Acaba (benim söylediklerimi) iştiyor musunuz?” diye sordular.

“Evet işitiyoruz.” dediler.

O zaman şöyle buyurdular:

“Ey insanlar! Ben sizden önce (Kevser Havuzu başında) hazır olacağım ve siz havuz başında benim yanıma geleceksiniz. O havuzun genişliği, Busra ile San’a arası kadardır. O havuzda, gökteki yıldızlar kadar gümüş kadehler vardır. Orada, ben iki değerli ve kıymetli emanetim hakkında sizi sorguya çekeceğim. O halde onlara karşı benden sonra nasıl davranacağınıza dikkat edin.”

Birisi: “Ya Resulullah! O iki değerli emanetin nedir?” diye sordu.

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular:

“Onlardan biri, Allah’ın kitabı Kur’an’dır ki, onun bir ucu Allah’ın elinde, bir ucu da sizin elinizdedir; ona sarılın ve ondan asla ayrılmayın. Diğeri de, benim öz akrabalarımdan olan Ehl-i Beytimdir. Latif ve Habir olan Allah bana bildirmiştir ki, o ikisi havuzun başında bana ulaşıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklar. Ben de Rabbimden onlar için bunu istedim. Öyleyse ey insanlar, onlardan öne geçmeyin, yoksa helâk olursunuz; onlardan geri de kalmayın, yoksa yine helâk olursunuz; onlara bir şey öğretmeye de kalkışmayın; çünkü onlar sizden çok daha bilgilidirler.”

Sonra şöyle buyurdular:

“Acaba benim müminlere karşı onların kendilerinden daha evla olduğumu bilmiyor musunuz?”

“Evet, biliyoruz ya Resulullah!” dediler.

Daha sonra şöyle buyurdular:

“Acaba benim her mümine karşı kendisinden daha evla olduğumu bilmiyor musunuz veya buna tanıklık etmiyor musunuz?”

“Evet, buna tanıklık ediyoruz ya Resulullah!”

Sonra Ali b. Ebî Talib’in (a.s) elinden tutup yukarıya kaldırdı. Öyle ki her ikisinin koltuk altlarının beyazlığı göründü. Sonra şöyle buyurdular:

“Ey insanlar! Allah benim mevlâmdır, ben de sizin mevlânızım ve ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır. Allah’ım, onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol, ona yardım edene yardım et, onu yalnız bırakanı yalnız bırak, onu seveni sev, ona buğzedene buğzet.”

Sonra şöyle buyurdular: “Allah’ım, şahit ol!”

Hz. Peygamber (s.a.a) ile Hz. Ali (a.s) henüz birbirlerinden ayrılmamışlardı ki, Allah (c.c) tarafından şu ayet nazil oldu:

“Bugün dininizi size kâmil ettim, size verdiğim nimetimi tamamladım ve İslâm’ı size din olarak beğendim.”

(Maide Suersi: 3)

Bunun   üzerine Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular:

“Allahu Ekber! Dini kâmil ettiği, nimeti tamamladığı, benim peygamberliğime ve Ali’nin velâyet ve imametine razı olduğu için Allah’ı ulularım.”

Yüce Allah’ın kendilerinden her türlü pisliği giderdiği bu temiz soyun yüceliği, büyüklüğü ve üstün makamlarından bahseden birçok ayet daha vardır ki, onların hepsine değinmek sözün uzamasına yol açar. Bu yüzden bu ayetleri geniş bir şekilde incelemek isteyenler tefsir, menakıb, hadis ve tarih kitaplarına müracaat edebilirler.

Biz burada, yine özel olarak Hz. Ali (a.s)’ın hakkında inen ayetlerden birkaçına daha işaret etmekle yetiniyoruz:

1- “(Ey Peygamber!) Sen ancak bir uyarıcısın ve her topluluk için bir hidayet önderi vardır.”

(Ra’d Sûresi: 7)

Şöyle rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber (s.a.a) elini göğsüne koyup şöyle buyurdu: “Benim vazifem uyarıp korkutmaktır, ve her kavmin bir hidayet önderi vardır.” Sora Hz. Ali (a.s)’a işaret ederek şöyle buyurdu: “Hidayet önderi sensin ya Ali! Benden sonra hidayet arayanlar seninle hidayeti bulacaklar.”

Bu hadisi Taberî, Fahr-i Razî  ve Suyutî kendi tefsirlerinde nakletmişlerdir.

2- “İman etmiş olan (mümin) kimse, yoldan çıkmış olan (fasık) kimse gibi olur mu hiç? Elbette bir olmazlar.”

(Secde Sûresi: 18)

Bu ayeti tefsir edenler, “mümin”den maksat, Hz. Ali (a.s); “fasık”tan maksat ise Velid b. Ukbe’dir, demişlerdir. 

3- “Acaba Rabbinden apaçık bir delile sahip bulunan, onu yine ondan bir şahit izleyen (…) kimse mi (yalanlanacak)?”

(Hûd Sûresi: 17)

Ayette zikredilen “Rabbinden apaçık bir delile sahip bulunan” kimse, Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.a); “onu izleyen şahit” ise Hz. Ali (a.s)’dır.

4- “… şüphesiz ki Allah onun (Peygamber’in) dostudur, Cebrail ve müminlerin salihi de…”

(Tahrim Sûresi: 4)

Müfessirler ve hadis alimlerine göre bu ayyetteki “müminlerin salihi” olarak zikredilen kimse, Hz. Ali b. Ebî Talip (a.s)’dır.

5- “Belleyip kavrayan kulak da onu bellesin.”

(Hakka Sûresi: 12)

Hz. Peygamber (s.a.a), bu ayeti okuduğunda Hz. Ali (a.s)’a bakarak şöyle buyurdu: “Allah’tan istedim ki bu belleyip kavrayan kulak senin kulağın olsun.” Hz. Ali (a.s) şöyle diyor: “(Ondan sonra) Hz. Peygamber (s.a.a)’den duyduğum hiçbir şeyi unutmadım.”

Bu hadisi Taberî kendi tefsirinde, Zemahşerî Keşşaf’ta, Suyutî ed-Dürr’ül-Mensur’da bu ayetin tefsirinde zikretmişlerdir. Hadis aşağıdaki kitaplarda da nakledilmiştir.

Vahidî, Esbab’ün-Nüzul adlı kitabında Bureyd’den şöyle bir hadis naklediyor:

“Hz. Resulullah, Hz. Ali’ye hitap ederek şöyle dedi: “Allah-u Teala, seni kendime yaklaştırıp asla uzaklaştırmamamı ve sana öğretmemi emretmiştir. Senin de belleyip kavraman gerekmektedir. Hiç kuşkusuz, Allah senin  belleyip kavramanı sağlayacaktır.” İşte o zaman “Belleyip kavrayan kulak da onu bellesin.” ayeti nazil oldu.”

6- “Şüphe yok ki Rahman, iman edenler ve iyi işlerde bulunanlara karşı (gönüllerde) bir sevgi bırakacaktır.”

(Meryem Sûresi: 96)

Hz. Peygamber (s.a.a), Ali (a.s)’a buyurdu: “Ya Ali, de ki: Allah’ım, benim için kendi katında bir ahit kıl ve müminlerin kalbinde bana karşı bir sevgi bırak.”

Bu hadis Zemahşerî Keşşaf’ta, Suyutî ed-Dürr’ül-Mensur’da mezkur ayetin tefsirinde nakletmişlerdir. Aynı hadis aşağıdaki kitaplarda da nakledilmiştir.

7- “İman edenler ve iyi işlerde bulunanlarsa, işte onlardır yaratılmışların en hayırlıları.” (Beyyine Sûresi: 7)

Hz. Peygamber (s.a.a), Ali (a.s)’a şöyle buyurdu: “Ya Ali! Ayette sözü edilen kişiler, sen ve senin Şiilerindir.”

Hadis, Taberî Tefsiri’nde nakledilmiştir. Suyutî de bu hadisi ed-Dürr’ül-Mensur’da çeşitli senetlerle naklettikten sonra şunları ekliyor: “Ne zaman Ali (a.s) gelse, Hz. Peygamber (s.a.a)’in ashabı; “İnsanların en hayırlısı geldi.” diyorlardı.”

Aynı hadis, es-Savaik’ul-Muhrika, s. 96 ve Nur’ul-Ebsar, s. 70 ve 101’de de nakledilmiştir.

8- “Hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram’ı onarmayı, Allah’a ve ahiret gününe iman eden ve Allah yolunda cihad eden gibi mi saydınız?…”

(Tevbe Sûresi: 19)

Hacılara su dağıtma ve Mescid-i Haram’ı onarma işiyle uğraşanlardan maksat, Abbas ve Talha’dır. İman edenden maksat ise, Hz. Ali (a.s)’dır.