Uluslararası Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı -ABNA- Gerek
ülkemiz ve gerekse dünyanın her hangi bir noktasında yaşayan Müslüman
kardeşlerimizin bilmesi gerekir ki dünya var olmaya devam ettiği sürece hak ve
batıl savaşı devam edecektir, zira bu savaş ne hakkın hakkaniyetinden ve ne de
batılın batıllığından ödün verdiği bir savaştır. Şahıslardan tutunda grup,
kuruluş, kurum, toplum ve devletlere kadar hiç kimse böyle bir savaşın
karşısında çekimserliğini ilan edemez veya çekimserlik iddiasında bulunamaz,
zira kutsal kitabımız Kur’an’ın bakışına göre sukut yalnızca batılın
onaylanması değil, aynı zamanda batılla aynı doğrultuda hareket etmek ve daha
ilerisi batılın yazgısına ortak olmak anlamındadır. Hatta yine Kur’an’ın
bildirdiği kadarıyla tarihteki nice kavimlerin abit ve zahit kitlesi o
toplumların taşkınlarının kaderine ortak olarak onlarla birlikte helak olup
gitmişlerdir. Ortadoğu toplu kıyımlarında her gün ekran karşısında
Müslümanların vahşice ölümlerine tanıklık edip de varlığında hiçbir uyarılma
hissetmeksizin gece namazı için saatini kuran kimseler hiç şüphesiz Kur’an’ın
bildirdiği geçmiş toplumların azgınlarıyla birlikte helak olan zahit ve
abitlerinin ta kendileridir. Keza hak ve batılı algılamasına rağmen hakkın
aleyhine ve batılın lehine kalem oynatan, konferans düzenleyen, mitingler
tertipleyen, gazete yayınlayan, site idare eden ve özetle var olan kabiliyet ve
yetilerinin tamamını Hüseyin’in (a.s) kırbasını ok yağmuruna tutup Peygamber
(a.s) hanedanını susuzluktan kırarak Yezit ve Yezitlerin kırbasına su
taşıyanların yazgısı da hiç şüphesiz taşkınların yazgısına eşit olacaktır, zira
Allah’ın varlık âlemine hâkim kıldığı sünneti (sebep ve sonuç ilkesi) beşerin
değiştirebileceği türden bir sünnet değildir.
Düşünce
sivriliğinin zirvelerinden zihin dünyasıyla muvafık ya da muhalif; örtüşen ya da
çelişen “izim” ağacının meyvelerini toplayıp heybesine koyan, ancak eylem ve
hakkı yansıtma adına çekimserliğin sınırlarını zorlayan ülkemiz düşünür ve
aydın görüşlü insanlarının ağzına çalınan bal küpü son demlerini yaşamaktadır.
Aydınlarımız
batıl hizbin meşalesiyle aydınlandığı sürece sadece kendilerini değil,
kendilerine tabi olan kitleleri de karanlığa boğacaklardır, zira batılın
meşalesiyle aydınlanan aydınlar Kur’an ifadesiyle “Şeceretin mel’une” ağacının
zehirli meyveleridirler; dışının nefes kesen alımlılığına rağmen ısıranı
zehirleyen meyveler…